“Hayatın zorlukları, insanın içindeki azimle birleştiğinde, unutulmaz hikayelere dönüşür. Nihat Çakar, yaşamın çetin sınavlarını ve derin izlerini kalemine yansıtarak, okurlarına hem hayal gücünün sınırsızlığını hem de insan ruhunun dayanıklılığını anlatıyor. Onun yazarlık serüveni, bir insanın en imkansız görünen hayallerin bile nasıl gerçeğe dönüşebileceğini kanıtlayan güçlü bir yolculuk niteliği taşıyor. Her satırında, okuyucularını derinden etkileyen bir duygu seli sunmayı başaran bu eşsiz yazar, ilham dolu bir hayatın ve üretken bir zihnin güzel bir örneği.”
1.Yazarlık serüveniniz nasıl başladı? Sizi bu yola yönlendiren en büyük ilham kaynağı neydi?
2023 yılında Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde çalışıyordum. Askerden yeni dönmüştüm. Askerlik sürecimde bir komutanım bana Cengiz Han hakkında bir kitap hediye etmişti. Kitabı okumaya başladım ve zamanla çok hoşuma gitmeye başladı. Terhis olduktan sonra da kitap okuma alışkanlığımı sürdürdüm.
6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremde, gönüllü olarak depremzedelere yardım için bölgeye gittim. Hatay Antakya’da yardımlar sırasında, gece enkaz altında 17 yaşlarında bir kız buldum. Ne yazık ki kız yeni vefat etmişti. Bu olay beni derinden etkiledi; çünkü biraz daha erken gitmiş olsaydım, belki de onu kurtarabilirdim. Bu düşünce, sürekli içimde bir tartışma konusu oldu. Kızın cesedinin olduğu bölgeyi sık sık kontrol ediyordum; sokak köpeklerinin cesede zarar vermemesi için elimden geleni yapıyordum. Üç günün sonunda kızın cansız bedeni çıkarıldı. Bir nebze de olsa, onun toprağa kavuşarak huzur bulmasına sevinmiştim.
Ceset çıkarılırken, kızın elinin altında bir ajanda bulduk. Ajandanın üzerinde kızın bir fotoğrafı vardı ve adının Nadire olduğunu öğrendim. Bütün ailesi de ne yazık ki enkaz altında hayatını kaybetmişti. Ajandayı verebileceğim bir yakını olmadığı için çantama koydum. Deprem bölgesinde yapılacak başka bir şey kalmayınca, altı gün sonra Akkuyu’daki şantiyeme geri döndüm. Çantamı açmadan, işime geri döndüm.
12 Mart günü, çok acı bir haber aldım. Abim Şahin Çakar, motosiklet kazası sonucu hayatını kaybetmişti. Apar topar aynı çantamı alarak memleketim Iğdır’a gittim. Ne yazık ki, abim ben gelmeden önce defnedilmişti. Aradan birkaç gün geçti. Bir akşam, kız kardeşim elbiselerimi yıkamak için çantamı açtı ve içini döktü. O sırada ajandayı gördü. Üzerindeki fotoğrafı görünce bana, “Abi, bu nedir?” diye sordu. Konuyu aileme anlattım. Kardeşim ajandanın içinde ne olduğunu merak etti. Açıp bakmamı teklif etti ve ben de kabul ettim.
Ajandayı açtığımda, gözlerimin gördüklerine hayran kaldım. Bu, benim için çok özel bir projenin başlangıcı olacaktı. Ajandanın sahibi olan merhum Nadire, hayatındaki tüm tecrübelerini ve düşüncelerini her gün tarih atarak not etmişti. Ajandanın son sayfasında, şu cümleler yazıyordu: “Biliyorum, bir gün ben öldüğümde bu yazılar benden miras kalacak yarınlara. Uzun lafın kısası; söz uçar, yazı kalır.” Bu yazılar beni derinden etkiledi ve kitaplara olan ilgim daha da arttı.
Bu merakımı, Ankara’da yaşayan akrabamız yazar Mücahit Özden Hun’a anlattım. Bu ilgim, onun da çok hoşuna gitti ve bana sürekli kitaplarını göndererek destek oldu. Bir gün, “Neden benim de bir romanım olmasın?” dedim. Bu fikrimi amcam Mücahit Özden Hun ve eşi Şevval Hun ile paylaştım. Onlar da bu süreçte ellerinden gelen her türlü desteği vererek yanımda durdular. En sonunda MST Yayıncılık ile anlaştım ve ilk romanımı bastırmayı başardım.
- Yazarlık kariyeriniz boyunca karşılaştığınız en büyük zorluk neydi ve bunu nasıl aştınız?
Karşılaştığım en büyük zorluk, ön yargılarla mücadele etmek oldu. İnşaat sektöründe çalışıyor olmam nedeniyle, özellikle iş arkadaşlarım başta olmak üzere çevremdeki bazı kişiler, “Sen inşaat işçisisin, senin kitap yazmakla ne alakan olabilir?” gibi alaycı yaklaşımlar sergilediler. Ancak bu ön yargılar, beni yıldırmak yerine yazma tutkumun peşinden daha kararlı bir şekilde gitmemi sağladı.
- Yakın zamanda üzerinde çalıştığınız ya da okuyucularınızı heyecanlandıracak yeni bir projeniz var mı? Eğer varsa, bu proje hakkında ipucu verebilir misiniz?
Yakın zamanda üzerinde çalıştığım yeni bir eserim daha var. Bu yolculukta benim için durmak söz konusu değil. Sizlere küçük bir ipucu vermek isterim: Yeni eserimde yine savaş teması ön planda olacak ve Bayan Ölüm adlı eserimde olduğu gibi, kadın karakterlere güçlü ve etkileyici bir rol veriyorum. Bu eser, savaşın karmaşık yüzünü ve kadınların bu süreçteki cesaretini bir kez daha derinlemesine ele alacak. - İlk kitabınızı yazarken yaşadığınız en unutulmaz anı bizimle paylaşır mısınız? O zamanlarda kendinize güveniniz nasıldı?
Bir kıza aşık olmuştum; ancak ne yazık ki ailelerimiz arasındaki düşmanlık, ilişkimizi sürdürebilmemizin önünde büyük bir engel oluşturdu. Bu durum beni derinden etkiledi ve oldukça zor bir karar alarak yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. O kitabı yazarken, ayrılığın getirdiği buruk duygular ve içimdeki derin hüzün, sürecin her anına yansıdı. Bu da kitabın duygusal yoğunluğunu artıran önemli bir etken oldu.
- İlhamınızı en çok nereden alıyorsunuz? İlham geldiğinde bunu yazıya dökme süreciniz nasıl oluyor?
En çok ilhamımı savaş temalı müzikler ve aksiyon dolu ezgilerden alıyorum. Bu tür müzikler, hem duygusal derinlik hem de yazılarımda yakalamak istediğim dinamizmi ve atmosferi yaratmamda büyük bir etkileyici güç oluyor. - Kitabınızın MST Yayıncılık tarafından yayımlanma süreci nasıldı? Bu süreçte yayın evi size nasıl destek oldu?
MST Yayıncılık ile çalışmak, benim için son derece olumlu ve profesyonel bir deneyim oldu. Kitabımın mizanpajından editörlük sürecine, baskı kalitesinden geniş dağıtım ağına kadar her aşamada titizlikle çalıştılar. Bunun yanı sıra, samimi ve çözüm odaklı ekipleri sayesinde süreç hem verimli hem de keyifli bir şekilde ilerledi. Bu başarılı projeyi birlikte hayata geçirmekten büyük mutluluk duydum.