fbpx
Sepet

ERAY USTA

         Eray Usta, yazarlık yolculuğuna henüz okuma yazma bilmediği dönemde, hayal gücünü özgürce keşfettiği çocukluk yıllarında başladı. Anlattığı hikâyelerin kâğıda dökülmesiyle başlayan bu serüven, zamanla onu kalemin gücüyle yaşamın derinliklerini keşfetmeye yönlendirdi.

Yazarlık kariyerinde yaşadığı zorluklar, hayata dair gözlemleri ve güçlü karakter yaratma arzusu, onun eserlerini farklı kılan unsurların başında geliyor. Özellikle kadın karakterlere verdiği önemi ve edebiyat dünyasındaki geleneksel kalıpları kırma çabasını, kaleme aldığı her hikâyede hissettiren Usta, okurlarına ilham dolu bir dünya sunuyor.

Yakında yayımlanacak olan yeni projeleri ve okurlarını heyecanlandıran eşsiz hikayeleriyle Eray Usta’nın yazarlık serüvenini keşfetmeye hazır mısınız?

  • Yazarlık serüveniniz nasıl başladı? Sizi bu yola yönlendiren en büyük ilham kaynağı neydi?
    Yazarlık serüvenim, henüz okuma yazma bilmediğim beş yaşındayken başladı. O dönemde komşu bir abla, ona anlattığım bir hikâyeyi kâğıda dökmüştü. Bundan önce de izlediğim filmleri birbirine karıştırarak anneme tiyatro şeklinde oynardım. Oyunların metni yoktu ama hayal gücümü o günlerde keşfetmeye başlamıştım.
    Okuma yazma öğrendiğimde ise çocukluğumun kabusu olan kronik rahatsızlığım nedeniyle bazen dışarıda oynayamıyor, evde kalıyordum. Bu sıkıcı günlerimde kitaplar benim için bir aktivite olmaktan çıkıp hayatımın yapı taşı oldu. Okuma alışkanlığım, kısa bir süre sonra yazmaya olan ilgimi de tetikledi. Sürekli elimde bir tükenmez kalem ve defterle gezdiğim için ablam, okulda tükenmez kalem kullandığımızı sanmıştı. Ancak okulda kurşun kalem kullandığımızı öğrendiğinde, benim ders çalışmadığımı, hikâye yazdığımı fark etti.

  • Yazarlık kariyeriniz boyunca karşılaştığınız en büyük zorluk neydi ve bunu nasıl aştınız?
    Yazarlık kariyerimde iki temel zorluk yaşadım. İlki, imla ve yazım kurallarını bir türlü tam anlamıyla öğrenememekti. Bu, belki öğrenilmiş bir çaresizlikti ya da disleksi diyebiliriz. Ancak bu durum beni oldukça zorladı. İkinci zorluk ise kadın karakterleri hikâyelerime yerleştirirken yaşadığım durumdu. Genelde benim türümde yazan yazarlar erkek karakterleri daha güçlü ve baskın şekilde kurgularken, ben bu algıyı yıkmak istedim. Günümüzde evin direğinin kadınlar olduğuna inanan biri olarak, romanlarımda kadınlara her zaman özel bir yer verdim ve vermeye devam edeceğim. İlk dönemlerde, özellikle kadın okuyucular tarafından garip karşılanmış olsa da zamanla bu algıyı kendi okurlarım arasında kırmayı başardım.

  • Yakın zamanda üzerinde çalıştığınız ya da okuyucularınızı heyecanlandıracak yeni bir projeniz var mı? Eğer varsa, bu proje hakkında ipucu verebilir misiniz?
    Evet, üzerinde çalıştığım birden fazla proje mevcut. Ancak bunlardan en yakında sizinle buluşacak olan, “Kahkaha Çalan” adlı romanım. Küçük bir ipucu vermem gerekirse; bir şeytan, dünyaya musallat olup insanların mutluluklarını (hikâyede kahkahalarını çalarak) onları intihara sürüklüyor. Bir grup uzman ise bu şeytanı alt etmeye çalışıyor. Başarıp başaramadıklarını şu an ben de bilmiyorum, çünkü hikâyenin sonunu yazarken asla önceden planlamıyorum. Kitabın sonunu ben de heyecanla bekliyorum.

  • İlk kitabınızı yazarken yaşadığınız en unutulmaz anı bizimle paylaşır mısınız?
    İlk kitabımı yazarken, bunun sadece kısa bir hikâye olacağını düşünmüştüm. Ancak yazdıkça hikâye olgunlaştı ve bir roman hâline geldi. Yetmiş küsur sayfalara ulaştığımda o kadar heyecanlanmıştım ki romanı orada sonlandırmaya çok yakındım. Neyse ki bu heyecanı kontrol ettim ve şimdi “Asrın Savaşı” hem daha uzun bir roman hem de bir seri olarak hayat buldu.

  • İlhamınızı en çok nereden alıyorsunuz? İlham geldiğinde bunu yazıya dökme süreciniz nasıl oluyor?
    İlham almak için özel bir çaba göstermeme gerek kalmıyor; okumam yeterli oluyor. Okuma yazma bilmediğim dönemlerde ilham kaynağım o dönem izlediğim filmler ve dizilerdi. Özellikle TRT’nin Western filmleri yayınladığı yıllarda, komşu ablaya yazdırdığım hikâyeler bile bunlarla alakalıydı. Okuma yazmayı öğrendikten sonra bulduğum her şeyi okumaya başladım. İlk okuduğum eser “Safahat”, ardından “Pal Sokağı Çocukları”, “Bulutlara Simit Satan Çocuk”, “Çocuk Kalbi” gibi eserler oldu. Daha sonra, Stephen King başta olmak üzere Orkun Uçar ve Burak Turna gibi farklı tarzlarda yazan yazarları takip etmeye başladım.
    İlham geldiğinde bir kelimeyle başlarım, sonra bir kelime daha ve bir kelime daha… Plan yapmam, hikâyenin sonunda ne olacağını düşünmem. Her şey yazarken doğal bir şekilde gelişir. Bu süreç, benim için en büyük hayat eğlencesidir.

  • Kitabınızın MST Yayıncılık tarafından yayımlanma süreci nasıldı? Bu süreçte yayınevi size nasıl destek oldu?
    MST Yayıncılık ile, artık her şeyden umudumu kesmişken tanıştım. İlk kitabımı rafa kaldırmış, ikinci kitabımı yayınevlerine göndermeyi planlıyordum. Ancak bir Instagram reklamı sayesinde MST Yayıncılık ile iletişim kurdum. İlk görüşmemizde müsait olmadığım için telefonu kapattığımda bir daha aramayacaklarını düşünmüştüm ama beni tekrar aradılar ve süreç başlamış oldu.
    MST Yayıncılık, özellikle imla ve yazım yanlışları konusunda bana çok sabırlı bir editörle destek oldu. Kapak tasarımını defalarca düzeltip en iyi hâline getirdiler. Ayrıca sorduğum en basit soruları bile sabırla yanıtladılar ve sözleşme konusundaki tüm kafamı karıştıran detayları netleştirip bana destek oldular. Yayın sürecinin her aşamasında yanımda olduklarını hissettim ve hâlâ da hissediyorum.

WHATSAPP HATTI
HEMEN KİTAP YAYINLA