
1. Yazarlık serüveniniz nasıl başladı? Sizi bu yola yönlendiren en büyük ilham kaynağı neydi?
Yazarlığa ilk adımımı, yakın akrabam ve kıymetli yazar Sayın Osman Çeviksoy’un teşvikiyle attım. Onun önerisiyle Avrasya Yazarlar Birliği’ne gidip gelmeye, zaman zaman atölye çalışmalarına katılmaya başladım.
Beni asıl yazmaya yönelten, yaşadığım kişisel dramlar ve hayatın yüklediği ağır deneyimler oldu. “Dert insanı söyletir” derler ya, işte o söz benim için bir gerçeğe dönüştü. Hem kendi yaşantımda, hem de ülkenin değişmeyen toplumsal acılarında aynı izleri gördüm. Yazmak, bu yaraları dile getirmenin ve belki bir gün onların son bulmasına katkı sunmanın yolu oldu.
İlk kitabım “Yanan Topraklar”, çocukluk yıllarımda bizzat tanık olduğum olaylardan ve ailemin anlattığı gerçeklerden yola çıkarak ortaya çıktı. Tarihsel araştırmalarla harmanladığım bu eser, Türkiye’nin sosyal tarihine küçük de olsa bir edebi ve sinematik armağan olsun istedim.
Ardından “Efsane Siyasetçi” ve spora, gençliğe adanmış bir ömrü anlatan “Kasap Mehmet”geldi. Maden işçiliğinden memuriyete, oradan bilişimci gözüyle dünyaya bakmaya uzanan kişisel yolculuğum bana farklı bir bakış açısı kazandırdı. Son romanım “Adaletin İzinde” ise bu yolculuğun bir özeti, adeta doruk noktası oldu.
2. Yazarlık kariyeriniz boyunca karşılaştığınız en büyük zorluk neydi ve bunu nasıl aştınız?
En büyük zorluk, yazdıklarımı sadece bir duygu patlaması olarak bırakmayıp onları sabırla olgunlaştırmaktı. Duygularımı kâğıda aktarmak kolaydı; ama onları edebi bir dille işleyip okurun kalbine dokunacak hale getirmek çok daha zordu.
Yalnızlık, ekonomik imkânsızlıklar ve kimi zaman da toplumun okuma konusundaki mesafeli duruşu beni zorladı. Ama yazmak benim için nefes almak gibiydi. Bu yüzden kalem, zorlukların hepsini aşmamda en güçlü yol arkadaşım oldu.
Bugün hâlâ şuna inanarak yazmaya devam ediyorum: Belki bu satırlar bir gün, yalnızca ülkemde değil, uluslararası alanda da insanlığa katkı sağlar.
3. Yakın zamanda üzerinde çalıştığınız ya da okuyucularınızı heyecanlandıracak yeni bir projeniz var mı?
Evet, şu anda farklı aşamalarda bekleyen birçok eserim var. Roman, biyografi, deneme ve şiir türlerinde yazdığım çalışmalar son revizyonlarını bekliyor.
Bunlar arasında “Madenci Yedeği”, “Üç Nesil Üç Küçük Gelin”, “Mahmut ve Elvina”, “Kasap Mehmet” ve “İkinci Hayat (Emekliler)” öne çıkıyor. Ayrıca toplumsal denemelerim ve şiir dosyam da hazır.
Her biri, Anadolu’nun hafızasından, emeğin mücadelesinden ve insanın iç dünyasından damıtılmış hikâyeler taşıyor. Okurlarımın bu eserlerde kendi hayatlarından izler bulacağına inanıyorum.
4. İlk kitabınızı yazarken yaşadığınız en unutulmaz anı bizimle paylaşır mısınız? O zamanlarda kendinize güveniniz nasıldı?
İlk kitabım “Yanan Topraklar”’ı yazarken yaşadığım süreç benim için unutulmazdı. Ailemden dinlediğim hikâyeleri kaleme alırken çocukluğumun kokusunu, sesini, acılarını yeniden hissettim.
Bir yanımda hüzün, diğer yanımda büyük bir sorumluluk vardı. Kendime güvenim tam değildi; ama içimde güçlü bir ses vardı. “Bu hikâyeler yazılmalı.” O ses, kalemi elimden bırakmama izin vermedi.
Bugün geriye dönüp baktığımda, o ilk adımın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyorum. Dahası, “Yanan Topraklar”’dan esinlenerek sinemaya uyarlanma ihtimali beni ayrıca heyecanlandırıyor.
5. İlhamınızı en çok nereden alıyorsunuz? İlham geldiğinde bunu yazıya dökme süreciniz nasıl oluyor?
İlhamımı en çok toplumsal olaylardan ve insan hikâyelerinden alıyorum. Yaşanan acılar, umutlar ve mücadeleler beni düşündürüyor: “Bu sorunlara nasıl çözümler bulunabilir?”
Yazmadığımda zihnimde biriken düşünceler boşa akan bir su gibi kaybolacak hissi veriyor bana. Bu yüzden yazmak benim için bir ihtiyaç, hatta sorumluluk.
Kalemi elime aldığımda ise mesele yalnızca anlatmak değil; aynı zamanda bir hafıza bırakmak oluyor. Romanlarımda ve senaryolarımda toplumsal hafızayı canlı tutmaya, emeğin mücadelesini ve Anadolu’nun dönüşümünü aktarmaya çalışıyorum.
6. Kitabınızın MST Yayıncılık tarafından yayımlanma süreci nasıldı? Bu süreçte yayınevi size nasıl destek oldu?
MST Yayıncılık’la yolum sosyal medya aracılığıyla kesişti. Süreç, Standart sözleşme talebim ile başladı ve ilerledi.
Yayınevinin tasarım aşamasında daha titiz olabileceğini düşünüyorum. Standart paket talebime bağlı olarak kapak tasarımı dâhil birçok detayı kendim üstlendim. Yapay zekâyla hazırlanan görseller beni tatmin etmedi ama en nihayetinde kitabımın basılmış olması, bütün zorluklara değdi.
Çünkü en nihayetinde en önemlisi gerçekleşti: Adaletin İzinde okurla buluştu. Ve bir yazar için bundan daha büyük mutluluk yoktur.